26 Temmuz 2012 Perşembe

Ankara Üniversitesi DTCF Tiyatro Bölümü 2012-2013 Önkayıt Başvuru Rehberi

DTCF
Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Tiyatro bölümü, 2012-2013 Akademik Yılında yetenek sınavıyla 25 öğrenci alacak. Bu yetenek sınavına girmek isteyen adayların içinse ön kayıtlar başladı. 16 Temmuzda alınmaya başlayan ön kayıt başvuruları 31 Temmuz'a kadar sürecek. Bu yazıda ön kayıt yaptırmayı düşünen adaylara neler yapmaları gerektiği hakkında kısa bilgiler vereceğiz.

Öncelikle, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Tiyatro bölümü, 3 Anabilim dalından oluşuyor ve adaylar istedikleri anabilim dalının veya dallarının sınavına girebiliyoralar. Bu anabilim dalları: Oyunculuk, Tiyatro Tarihi ve Teorisi, Dramatik Yazarlık. Her bir anabilim dalına başvurabilmek için, YGS'den en az 220 ham puan almış olmak gerekiyor. Oyunculuk Anasanat dalına başvurabilmek içinse 1986 veya sonrası doğumlu olmak gerekiyor.

Şu adreste, DTCF adaylardan istediği belgelerin neler olduğunu bir süre önce duyurmuştu. Buna göre ön kayıt yaptırmak isteyen adayların, Ortaöğretim başarı puanını da gösteren YGS belgelerini, 5 adet vesikalık resimlerini ve başvuracakları dalın veya dalların başvuru formlarını vermeleri gerekiyor. Listede belirtilmeyen bir belge daha var, bu da nüfus cüzdanı örneği. Ön kayıt için gittiğinizde sizden 1 adet de nüfus cüzdanı örneği  istenecek.

DTCF'de sahnelenen bir oyun

Başvurular Ankara üniversitesi DTCF'de yapılıyor. DTCF hemen Sıhhıye Köprüsünün yanında, Ankara Adliyesinin karşısında. Metro, dolmuş ve otobüsle ulaşım son derece kolay. DTCF'nin içindeyse başvurular Döner Sermaye Bürosunda kabul ediliyor. Hemen girişte sol tarafta kalan öğrenci işlerine yerini sormanız yeterli olacaktır.

DTCF yine yukarıda belirttiğimiz adreste sınav tarihlerini de açıklamıştı ve buna bağlı olarak Tiyatro Tarihi ve Teorisi ile Dramatik Yazarlık anabilim dallarının ilk sınavları çakışmaktaydı. Fakat başvurudan öğrendiğim kadarıyla, isteyen adaylar bu iki bölüm için başvuru formu doldurabilecekler, talebe göre de sınav saatlerinin değişme ihtimali olacakmış. Fakat yine de siz ne olur ne olmaz, ilk girmeyi istediğiniz yeri formlarda belirtmeyi unutmayın, sınav saatlerinin değişmeme ihtimaline karşı.

Belgelerimizi görevliye teslim ettikten sonra orada sınav girişiyle ilgili bir form daha dolduruluyor ve görevli size o formu sekreterliğe onaylatmanız için veriyor. Bu arada Oyunculuk Anasanat dalına başvuracak adaylar, fakültenin belirlediği Tirad'ları oradan alabiliyor. Belgemizi onaylatacağımız sekreterlik hemen Döner Sermaye Bürosunun çaprazında. Onaylattığımız belge bizde kalıyor ve ön kayıtımız tamamlanmış oluyor.

Başvurmadan önce Şu adrese tıklayıp detaylıca yönergeleri okumak, sınav tarihlerine bakmak ve formları indirmekte vayda var: http://www.dtcf.ankara.edu.tr/haber.php?goster=haber&haber=95

Herkese başarılar!

23 Temmuz 2012 Pazartesi

Tuğrul Tülek Röportajı

Tuğrul Tülek 2006 yılında Anadolu Üniversitesi Tiyatro Bölümünden mezun oldu. Başta DOT'da olmak üzere pek çok tiyatro oyununda sahneye çıktı, televizyon dizilerinde ve filmlerde oyunculuk yaptı. Kendisi ile internet üzerinden bir röportaj gerçekleştirdik. Kendisine verdiği yanıtlar için tekrar teşekkür ediyorum.

Tuğrul Tülek
Artaud'un Defteri: Oyunculuğa Nasıl Başladınız?
Tuğrul Tülek: Aslında her zaman yapmak istediğim meslekti oyunculuk. Özellikle de tiyatro alanında icra etmek istediğim bir meslekti. İngilizce Bölümü’nde okurken okulun tiyatro grubundaydım, sonra Bursa’da bir oyunculuk workshopuna katılmıştım,  orada devlet tiyatrosu sanatçısı Özer Tunca’da gözlemci olarak vardı. Oradan aklına yazmış beni.Bir sene sonra sahneleyeceği oyunda bana bir rol teklif etti ve her şey böyle başladı. Ardından konservatuvar, Polonya deneyimi  derken bugünlere geldik.

Artaud’un Defteri: DOT Sürecinden bahseder misiniz? DOT’un anlattıkları hayatımızın neresinde duruyor?
Tuğrul Tülek: Okul, askerlik vs. bitince ne yapmam gerektiğini, nereden başlamam gerektiğini tam bilemiyordum. O arada gazetede DOT un oyuncu seçmeleriyle ilgili bir haber okudum ancak 30 yaş altında erkek oyuncular arıyorlardı, ben de 30 yaşımı daha yeni bitirmiştim ve bunun bir işaret olduğunu düşünüp katılmamaya karar verdim ama sonra içim rahat etmedi, CV’imde yaşımı biraz küçültüp seçmelere katıldım J , olumlu bir cevap alınca da çok mutlu oldum tabi. Böylece Kürklü Merkür ekibine dahil oldum, o zamandan beri de DOT ta oyuncu, çevirmen  ve yönetmen olarak çalışmaya devam ediyorum. Bu yıl altıncı sezonum olacak. DOT’un anlatmayı seçtiği hikayeler aslında çok da yabancısı olduğumuz hikayeler değil. Metropol insanının dertlerini, paranoyalarını, yaşadığımız dünyanın çelişkilerini, insanlığın geldiği noktayı, belli duyarlığa sahip bir güruhun ortak sıkıntılarını anlatan hikayeler bunlar. Yani sahnede izlediğimiz hikayelerin her gün gazetede okuduklarımızdan yahut haberlerde izlediklerimizden pek farkı yok. Hatta gerçek hayattaki vahşet dozu maalesef o kadar arttı ki, artık bizim oyunlarımız dahi o kadar sert değil.

Malafa
Artaud’un Defteri: In Yer-Face, DOT’u anlatan bir kavram mı? Yoksa Yan bir kavram mı?
Tuğrul TülekIn-Yer-Face DOT için bir başlangıç noktası ama artık dünyada olduğu gibi DOT ta da sıkça başvurulan ve hala takip edilen bir tarz değil. Yani o oyunların, o metinlerin üstüne çok fazla oyunlar yazıldı, In-Yer-Face yazarlar kulvar değiştirip daha deneysel, farklı tarzlarda oyunlar yazdılar/ yazıyorlar. Dolayısıyla her zaman yeniyi, çağdaşı temsil eden DOT da In-Yer-Face ile olan bağlarını farklı tarzlarla genişletti. Örneğin “Süpernova” Devised Theatre diye adlandırılan tarzda  bir oyun. Farklı disiplinleri harmanlayan yapısıyla alışılagelmiş DOT oyunlarından çok farklı bir yerde duruyor ve dansın, müziğin, sporun, metnin, ışığın birleştiği bir tasarım-oyuna dönüşüyor.

Artaud’un Defteri: DOT’un yaptığı işleri çok takdir ediyorum. Cesur ve yenilikçi. Hem metinler özgün hem sahneleme. Sizce DOT tiyatrolar arasında yeni bir akım başlattı mı? 5 yıl öncesine kadar bilinmeyen bir akım şu an çok popüler Türkiye’de.
Tuğrul TülekBöyle bir etkiden elbette bahsedebiliriz. DOT tan sonra onun tarzını benimseyen, ya da onun geldiği noktadan cesaret alıp kurulan pek çok grup çıktı ortaya. Zamanla hepsi de kendi tarzını oturttu. Böyle ekipler kurulmaya, aramıza katılmaya devam ediyor ki bu hareketlilik çok sevindirici.

Kürklü Merkür
Artaud’un Defteri: Kürklü Merkür. Galiba DOT nezninde ilk oyununuz. İzleyemedim fakat okudum. Çarpıcı bir metin.  Nasıl bir deneyimdi?
Tuğrul TülekEvet DOT daki ilk oyunumdu. Müthiş bir deneyimdi elbette. Hem o zamana kadar okuduğum, oynadığım hiçbir oyuna benzemiyordu hem de çok riskli bir işti bence. Ama tabi risk almadan başarının yakalanması pek de mümkün olmuyor. O yüzden iyi ki o riski almışız ve hala hatırlanan, akıllarda kalan bir oyun çıkarmışız ortaya. Her zaman çok özel hatırlayacağım bir oyun Kürklü Merkür.

Artaud’un Defteri: Malafa. İzleyebildiğim ender DOT oyunlarından. Diğer oyunlardan farklı, romandan uyarlama. Öncelikle şunu sormak istiyorum. Oyunun roman uyarlaması olması oyuna hazırlanırken sizleri ne ölçüde etkiledi?
Tuğrul TülekHakan Günday romanı oyuna uyarlarken orijinal metine sadık kalmadığı pek çok yer vardı, dolayısıyla bundan cesaret alarak biz de oyunu romandan bağımsız düşündük, bu elbette işimizi daha kolaylaştırdı.

Malafa
Artaud’un Defteri: Hakan Gündayla (ki kendisi bence çağdaş Türk yazarları arasında çok önemli bir yere sahiptir) çalışma fırsatı buldunuz mu?
Tuğrul TülekHakan Günday’la ilgili düşüncelerinize aynen katılıyorum, Malafa sürecinde kendisiyle tanışma ve birlikte çalışma şansımız oldu ve o zamandan beri de hem ekip olarak hem bireysel olarak dostluğumuz aynen devam ediyor. Hakan Günday zekasını kalemine yansıtan ender yeteneklerden biri, hem bir okur, hem bir oyuncu hem de herhangi bir kişi olarak onunla tanışmış olmak gerçekten büyük bir şans.

Artaud’un Defteri: Oyundaki enerjiniz muazzam. Oyuna kattığınız canlılık. Bu ne kadar yönetmen yönlendirmesi ne kadar sizin takdiriniz?
Tuğrul TülekDediğim gibi 2006 yılından beri DOT dayım ve yer aldığım oyunların hepsini Murat Daltaban yönetti. Bu kadar sık ve çok birlikte çalışınca her iki taraf da birbirlerinin enerjilerini çok iyi biliyor, ne demek istediklerini bazen konuşmaya gerek kalmadan anlıyor. Bu Malafa da da böyle oldu, Shopping and F**ing de de, Süpernovada da… Dolayısıyla sahnede gördüğünüz her şey karşılıklı yaratılan enerjiyle ortaya çıkan bir durum.

Süpernova
Artaud’un Defteri: Süpernova (Beautiful Burnout). 1 yıl boyunca uzaktan takip ettim bu oyunun haberlerini. Boks çalışmaları nasıl bir deneyimdi?
Tuğrul TülekOyunculuk çok basit, sıradan, herkesin yapabileceği bir meslekmiş gibi görülür nedense ama tiyatro oyunculuğu gerçekten müthiş disiplin gerektiren, hayatınızı hep kontrol altında tutmak zorunda olduğunuz, sürekli çalışmayı ve kendinizi yenilemeyi gerektiren bir meslek. Yani durursanız ölürsünüz. Boks çalışmaları, boksla tanışmak ekip olarak hepimizin hayatında yepyeni bir soluk getirdi. Aslında oyunculukla çok fazla ortak yönü olduğunu gördük. Müthiş bir konsantrasyon gerektiren, beden koordinasyonuna dayalı, zekaya sonuna kadar ihtiyaç duyduğun, hem çok yumuşak hem çok sert bir spor boks. Tıpkı oyunculuk gibi.

Artaud’un Defteri: Öksüzler. İlk yönetmenlik deneyiminiz mi? Nelere dikkat ettiniz?, In Yer-Face ne kadar etken oldu reji çalışmalarında?
Tuğrul TülekÖksüzler ilk yönetmenlik deneyimimdi. Dennis Kelly’nin çok güzel yazdığı, anlattığı bir hikaye vardı elimde, ben rejinin bu hikayeyi boğması taraftarı değildim hiçbir zaman çünkü seyircinin kendini hikayeye kaptırmasını, kendini o karakterlerin yerine koymasını, kısacası empati kurmasını çok istemiştim. Bu sebeple olabildiğince sakin, hikaye demlendikçe ilişkileri ve durumu daha da ortaya çıkaran bir tarzda sergilemek istedim oyunu. Tabi bunda o üç karakteri de müthiş bir şekilde oynayan İbrahim Selim, Gizem Erdem ve Yusuf Akgün’ün de payı çok büyük.

Artaud’un Defteri: DOT neden turneye çıkmıyor? Mesela bir Ankaralı olarak söyleyebilirim ki buradaki izleyici olarak bu tarz oyunlara açız.
Tuğrul TülekOyunlarımız mekanlarıyla belli bir bağı olan oyunlar, yani aynı şartlarda başka bir mekan olmadığı sürece atmosferinden çok şey kaybedebiliyor. O yüzden biz de turneye çıkıp oyunların dilinden taviz vermektense seyircilerimizi kendi salonlarımızda ağırlamayı tercih ediyoruz.

Shopping and F**ing
Artaud’un Defteri: Biraz genel bir tiyatro sorusu olsun. Sizce bir tiyatrocu hem büyük sahnelerde hem DOT gibi alternatif sahnelerde mi oynamalı, yoksa zaten DOT’un tadını almış bir oyuncu dahasını istemez mi?
Tuğrul Tülek:Böyle bir kural yok elbette. Herkes istediği sahnede, istediği oyunda oynar. Biz bu işin eğitimini aldık dolayısıyla küçük sahnelerde de, büyük sahnelerde de oynarız. Yeter ki proje, oyun, hikaye içimize sinsin.

Artaud’un Defteri: Son olarak kişisel beğenilerinizi merak ediyorum. Mesela en sevdiğiniz kitap, film, müzik türü gibi. Dizi takip eder misiniz?
Tuğrul TülekEn sevdiğim kitap Zadie Smith-İnci Gibi Dişler. Birden fazla okuduğum ilk kitap ve her okuyuşumda da ayrı bir haz vermiştir bana. Film dünyası derin bir dünya, o kadar iyi filmler çekiliyor ki her an favorilerim değişebiliyor. Mesela Ashgar Farhadi’nin Bir Ayrılık filmi tesirini uzun süre üzerimde taşıdığım bir film oldu. Wong Kar Wai’nin Aşk zamanı da bir diğer sevdiğim filmdir. Müzik deseniz o da öyle çok kalabalık bir dünya ve ben de iyi bir müzik takipçisiyim. Björk, My Brightest Diamond, KT Tunstall, I Am Kloot, Adele, Rufus Wainwright, Metronomy gibi kimi popüler kimi daha alternatif isimleri dinlemeyi severim.

Artaud’un Defteri: Tekrar teşekkürler.
Tuğrul Tülek: Ben Teşekkür ederim.

17 Temmuz 2012 Salı

Yastık Adam (Ankara Devlet Tiyatrosu)

Yastık Adam - Ariel & Tupolski

Devlet tiyatroları özellikle 3-4 sene öncesine kadar bilindik kalıplardaki oyunlarla izleyici karşısına çıkıyordu. Bu oyunların temel yapısı, anlattıkları hep standarttı. Komik, dramatik, düşündürücü v.b Çoğunlukla yaratıcılıktan uzak, tek düze. Sahnelenen oyunlar adeta fabrikasyon ürünü gibiydi. Hem oyunların içeriği, hem de oyunların sahneye konuluş şekli bu duruma yol açıyordu. Fakat özellikle son senelerde, Devlet Tiyatroları bünyelerinde daha farklı, daha yenilikçi oyunlar izlemeye başladık. İçerikten, sahnelenişe bu 'farklı' olarak nitelendirebileceğimiz oyunların başında ise hiç şüphesiz Yastık Adam geliyor.

Yastık Adam (The Pillowman), İrlandalı oyun yazarı Martin McDonagh tarafından 2003 yılında kaleme alındı. Oyunla ilgili incelemeye geçmeden önce kısa bir şekilde Martin McDonagh'tan bahsetmekte fayda var. 1970 yılında doğan İrlandalı yazar, Britanyalı çağdaş oyun yazarlarının en başarılı temsilcilerinden birisi olarak kabul ediliyor. Yazarın, Leenane'nin Güzellik Kraliçesi ve Inishmaan'ın Sakatı isimli oyunları İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafından, Inishmorelu Yüzbaşı isimli oyuncu Kent Oyuncuları tarafından, 
Yalnız Batı isimli oyunu ise Yan Etki tarafından sahneye konuldu. Martin McDonagh aynı zamanda 2008 yapımı In Bruges filmini hem senaristliğini hem de yönetmenliğini üstlenerek, Sinema konusundaki yeteneklerini de ispatlamış durumda.

Ankara Devlet Tiyatrosunca sahnelenen Yastık Adam'ın bu aslında ilk Türkiye macerası değil. İlk olarak 2006 yıllarında bu oyunun DOT tarafından sahneleneceği konuşulmuştu. DOT bu oyunu hiç sahnelemedi fakat 2009 yılında oyun Mehmet Ergen yönetmenliğinde ve Bekir Çiçekdemir, Murat Karasu, Serhat Tutumluer ve Yurdaer Okur'un oyunculuklarıyla, Talimhane tiyatrosunca sahneye konuldu.

Ankara Devlet Tiyatrosunca sahneye konulan Yastık Adam'a gelecek olursak. Oyunu sahneye koyan isim İlham Yazar. Oyuncu ve Yönetmen. Kendisini ilk olarak, Ankara Dip Sahne'de sergilenen Mojo isimli oyunun yönetmeni olarak tanımıştım. Aslında Mojo çok ilginç bir kesişim noktasıdır. Zira Dip Sahne'nin işletmecisi Erdal Beşikçioğlu. Mekan bir tiyatro değil. Bir bar. Fakat oyun konseptine göre düzenlenmiş. Oyunun oyuncularından İnanç Konukçu ve Berkan Şal Behzat Ç. yolunu tuttu, İlham Yazar ise devlet tiyatrolarının. Çok bereketli oyun çünkü diğer oyuncuların da hepsi çok iyi yerlerde, fakat bu başka bir yazının konusu olsun. Mojo, In Yer-Face olarak kabül edilen bir oyun metni. Hatta In Yer-Face'in isim babası Aleks Sierz'in kitabında bu tarz oyunlara örnek olarak gösterilirken de yer verilen bir oyun Mojo. Filmi bile çekilmiş.


İlham Yazar Mojo'da çok başarılı bir iş sahneye koymuştu. Yastık Adam'ın yönetmeni olduğunu öğrendiğim zaman da çok başarılı bir işle karşılaşacağımdan hiç şüphem yoktu bu yüzden.


Yastık Adam izleyiciyi alışık olmadığı bir dekorla karşılıyor. Dekor sıradışı ya da çok şaşırtıcı değil. Fakat kesinlikle ilgi çekici. Fakat oyun Akünde. İlk sıkıntı ve soru işareti burada. Zira Yastık Adam bu tarz bir sahnede istediği vuruculuğu yapabilir mi? Bence In Yer-Face'in en temel silahlarından birisi olan seyirciyi black box bir sahnede oynayarak oyunun içine alma hamlesini koca bir salonda yapabilir mi? Bu noktada bir seçim yapılması gerekiyor, Devlet Tiyatroları butik bir tiyatro değil. 50 kişiye oynama lüksü olamaz. Bu yüzden sahne büyük olacak. O nedenle tam anlamıyla bir In Yer-Face ile karşılaşmayacağımız belli. Mesela efsanelere konu olan 'İzleyicilerin gördüklerinden sonra kusarak salondan çıkmaları' gibi bir etki şüphesiz beklemiyoruz. Rahatsız etse yeter. Fakat bu koca sahnede mümkün mü? Mümkünmüş.


Dedik. Daha salona girer girmez dekor ve müzik izleyiciyi yakalıyor, merak ettiriyor. Oyun zaten yaş sınırı nedeniyle gizemli. Dekor ve müzik bu gizemi arttırıyor. Şimdi oyun zamanı. Hikaye basit. 2 polis, çözülemeyen bir dizi cinayet vakası. Ama olaylar kötü, çünkü ölenler hep çocuk, öldürülüş tarzları vahşi. Uzaktan In Yer-Face'e bir selam! Çocukların vahşi öldürülüş tarzları öyle insanların laf olsun diye, içleri sızlamadan konuşabilecek gündelik şeyler değil. Asıl soru, karşımızda basit bir polisiye mi olacak yoksa daha ötesi mi.


Şüphelimiz, öykü yazarı Katuryan Katuryan Katuryan. Evet isim komik, belki de oyundaki gerilimi dağıtmak için düşünülmüş küçük bir numara. En gergin anlarda izleyiciyi rahatlatacak bir yol molası gibi. Katuryan, yazdığı öyküler'deki cinayetlerin birebir işlenmesi nedeniyle soruşturmanın ortasında, polislerin tam karşısında buluyor kendisini. Karşımızda iki polis. Biri genç biri yaşlı. Bir iyi polisi oynarken diğeri kötü polisi oynuyor. Fakat karakter altyapıları son derece başarılı. Söyledikleri, yaptıkları hiç sırıtmıyor. Polisler çoğu zaman dalgacı fakat olayların acısı onları daha öfkeli hale getiriyor.


Oyun baştan itibaren iki yönüyle farklılığını sunuyor. 1) Hikayenin ilerleyişi muazzam. Katuryan'ın öykülerinden atıflarla, sistem dışı, kalıp dışı ilerliyor. 2) In Yer-Face'e yaklaşan bir diğer öğe daha: Şiddet'ten sakınılmıyor oyun boyunca. Katuryan'a yapılan işkenceler, fiziki şiddet olarak yüzümüze çarpıyor. Edilen küfürler, hakaretler, bağırışmalar da zira öyle. Anlatılan hikayelerdeki öğeler ise şiddet boyutunu arttırıyor. Fakat öyküler bu oyunun asıl yıldızı. Her bir öykü ayrı ayrı düşünülmüş, inceden inceye oyun alt metnini oluşturan bu öykülerden birisi de oyuna ismini veren Yastık Adam'ın öyküsü.


Katuryan'ın masum olduğuna onun sadece bir öykü yazarı olduğuna inanırken bu denli gerçekçi bir anlatımda, cinayetler ile öykülerin bağlantısız olduğunu düşünmek olanaksız. Katil aslında izleyiciye Katuryan'ın zeka geriliği olan kardeşi Micheal. Katilin ortaya çıkışı aslında bir gizemin çözülmesi değil, daha çok malumun ilanı gibi. Asıl gizem başka yerlerde. Katuryan'ın sorgusu çok daha farklı gizemleri ortaya çıkarıyor. Katuryan belki çocukların katili değil fakat hayal dünyasının oluşumu oldukça şiddetvari. Geçmişinde yaptıkları izleyiciyi sarsıyor. Asıl sarsıcı ise Micheal'e kıyması. Belki kendince haklı bir sebebi var. Duygusal fakat oyunun en sarsıcı anı kesinlikle bu.


Ve oyunun ismi, Yastık Adam. Oyunda anlatılan en güzel öykü. Yastıklardan oluşmuş bir adamın çocukları ziyaret etmesi, onları gelecekte yaşayacağı acıları göstermesi ve çocuklara bu acıları çekmemeleri için intihar etmeleri gerektiğini söylemesi. Çocukların ölümü ve ailelerin bunu birer kaza zannetmesi. Oyunun climax'ı. Katuryanın kardeşi Micheal'e anlattığı ve Micheal'in en sevdiği hikaye Yastık Adam. Çocukları öldürerek kendince bir Yastık Adam olması. Vurucu. Katili öğrenmemizden çok daha vurucu. Asıl soru neden böyle olduğu? Cevap Katuryan ve Michael'in geçmişindeki hikayede gizli. Michael'e hiç bir zaman bir Yastık Adam'ın gelmemiş ve onu acılarından kurtarmamış olmasında gizli. Muazzam. Pek çok ileti çıkarılabilecek bir şekilde bağlanıyor oyun.


Oyunun sonu ise zirve noktada. İzleyiciyi çok farklı bir yerden şaşırtıyor. Hikayenin sadece Katuryan'ın hikayesi değil, polislerin de hikayesi olduğunu görüyoruz. Empati çok önemli. Polislerin hikaye akışı boyunca yaşadıkları, değişimleri, gizemleri, Katuryan ve kardeşininki gibi.


Gelelim oyunun sahnelenişine, oyunculuklara ve diğer unsurlara. Sahneleniş konusunda muazzam bir iş ortaya koymuş İlham Yazar! Sahne geçişleri de aynı şekilde çok başarılı. Müzikler, dekor, her şey çok iyi ama oyunculuklara değinmeden olmaz. Her bir oyuncu ayrı ayrı başarılı performans göstermiş. Polislerden yaşlı olanı Tupolski rolündeki Mesut Turan, zeka geriliği olan Michael'i canlandıran (Buğra Koçtepe - öncesinde Emre Erçil) çok başarılılar. 

Fakat Ariel rolündeki Tolga Tekin ve Katuryan Katuryan Katuryan'ı canlandıran Murat Çidamlı ayrı birer alkışı hak ediyorlar.


Bu sezon muhtemelen devam edecektir Yastık Adam, Ankara Devlet Tiyatrosu bünyesinde. İzlememiş olanların kaçırmamalı, muhakkak izlemeli!