17 Temmuz 2012 Salı

Yastık Adam (Ankara Devlet Tiyatrosu)

Yastık Adam - Ariel & Tupolski

Devlet tiyatroları özellikle 3-4 sene öncesine kadar bilindik kalıplardaki oyunlarla izleyici karşısına çıkıyordu. Bu oyunların temel yapısı, anlattıkları hep standarttı. Komik, dramatik, düşündürücü v.b Çoğunlukla yaratıcılıktan uzak, tek düze. Sahnelenen oyunlar adeta fabrikasyon ürünü gibiydi. Hem oyunların içeriği, hem de oyunların sahneye konuluş şekli bu duruma yol açıyordu. Fakat özellikle son senelerde, Devlet Tiyatroları bünyelerinde daha farklı, daha yenilikçi oyunlar izlemeye başladık. İçerikten, sahnelenişe bu 'farklı' olarak nitelendirebileceğimiz oyunların başında ise hiç şüphesiz Yastık Adam geliyor.

Yastık Adam (The Pillowman), İrlandalı oyun yazarı Martin McDonagh tarafından 2003 yılında kaleme alındı. Oyunla ilgili incelemeye geçmeden önce kısa bir şekilde Martin McDonagh'tan bahsetmekte fayda var. 1970 yılında doğan İrlandalı yazar, Britanyalı çağdaş oyun yazarlarının en başarılı temsilcilerinden birisi olarak kabul ediliyor. Yazarın, Leenane'nin Güzellik Kraliçesi ve Inishmaan'ın Sakatı isimli oyunları İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafından, Inishmorelu Yüzbaşı isimli oyuncu Kent Oyuncuları tarafından, 
Yalnız Batı isimli oyunu ise Yan Etki tarafından sahneye konuldu. Martin McDonagh aynı zamanda 2008 yapımı In Bruges filmini hem senaristliğini hem de yönetmenliğini üstlenerek, Sinema konusundaki yeteneklerini de ispatlamış durumda.

Ankara Devlet Tiyatrosunca sahnelenen Yastık Adam'ın bu aslında ilk Türkiye macerası değil. İlk olarak 2006 yıllarında bu oyunun DOT tarafından sahneleneceği konuşulmuştu. DOT bu oyunu hiç sahnelemedi fakat 2009 yılında oyun Mehmet Ergen yönetmenliğinde ve Bekir Çiçekdemir, Murat Karasu, Serhat Tutumluer ve Yurdaer Okur'un oyunculuklarıyla, Talimhane tiyatrosunca sahneye konuldu.

Ankara Devlet Tiyatrosunca sahneye konulan Yastık Adam'a gelecek olursak. Oyunu sahneye koyan isim İlham Yazar. Oyuncu ve Yönetmen. Kendisini ilk olarak, Ankara Dip Sahne'de sergilenen Mojo isimli oyunun yönetmeni olarak tanımıştım. Aslında Mojo çok ilginç bir kesişim noktasıdır. Zira Dip Sahne'nin işletmecisi Erdal Beşikçioğlu. Mekan bir tiyatro değil. Bir bar. Fakat oyun konseptine göre düzenlenmiş. Oyunun oyuncularından İnanç Konukçu ve Berkan Şal Behzat Ç. yolunu tuttu, İlham Yazar ise devlet tiyatrolarının. Çok bereketli oyun çünkü diğer oyuncuların da hepsi çok iyi yerlerde, fakat bu başka bir yazının konusu olsun. Mojo, In Yer-Face olarak kabül edilen bir oyun metni. Hatta In Yer-Face'in isim babası Aleks Sierz'in kitabında bu tarz oyunlara örnek olarak gösterilirken de yer verilen bir oyun Mojo. Filmi bile çekilmiş.


İlham Yazar Mojo'da çok başarılı bir iş sahneye koymuştu. Yastık Adam'ın yönetmeni olduğunu öğrendiğim zaman da çok başarılı bir işle karşılaşacağımdan hiç şüphem yoktu bu yüzden.


Yastık Adam izleyiciyi alışık olmadığı bir dekorla karşılıyor. Dekor sıradışı ya da çok şaşırtıcı değil. Fakat kesinlikle ilgi çekici. Fakat oyun Akünde. İlk sıkıntı ve soru işareti burada. Zira Yastık Adam bu tarz bir sahnede istediği vuruculuğu yapabilir mi? Bence In Yer-Face'in en temel silahlarından birisi olan seyirciyi black box bir sahnede oynayarak oyunun içine alma hamlesini koca bir salonda yapabilir mi? Bu noktada bir seçim yapılması gerekiyor, Devlet Tiyatroları butik bir tiyatro değil. 50 kişiye oynama lüksü olamaz. Bu yüzden sahne büyük olacak. O nedenle tam anlamıyla bir In Yer-Face ile karşılaşmayacağımız belli. Mesela efsanelere konu olan 'İzleyicilerin gördüklerinden sonra kusarak salondan çıkmaları' gibi bir etki şüphesiz beklemiyoruz. Rahatsız etse yeter. Fakat bu koca sahnede mümkün mü? Mümkünmüş.


Dedik. Daha salona girer girmez dekor ve müzik izleyiciyi yakalıyor, merak ettiriyor. Oyun zaten yaş sınırı nedeniyle gizemli. Dekor ve müzik bu gizemi arttırıyor. Şimdi oyun zamanı. Hikaye basit. 2 polis, çözülemeyen bir dizi cinayet vakası. Ama olaylar kötü, çünkü ölenler hep çocuk, öldürülüş tarzları vahşi. Uzaktan In Yer-Face'e bir selam! Çocukların vahşi öldürülüş tarzları öyle insanların laf olsun diye, içleri sızlamadan konuşabilecek gündelik şeyler değil. Asıl soru, karşımızda basit bir polisiye mi olacak yoksa daha ötesi mi.


Şüphelimiz, öykü yazarı Katuryan Katuryan Katuryan. Evet isim komik, belki de oyundaki gerilimi dağıtmak için düşünülmüş küçük bir numara. En gergin anlarda izleyiciyi rahatlatacak bir yol molası gibi. Katuryan, yazdığı öyküler'deki cinayetlerin birebir işlenmesi nedeniyle soruşturmanın ortasında, polislerin tam karşısında buluyor kendisini. Karşımızda iki polis. Biri genç biri yaşlı. Bir iyi polisi oynarken diğeri kötü polisi oynuyor. Fakat karakter altyapıları son derece başarılı. Söyledikleri, yaptıkları hiç sırıtmıyor. Polisler çoğu zaman dalgacı fakat olayların acısı onları daha öfkeli hale getiriyor.


Oyun baştan itibaren iki yönüyle farklılığını sunuyor. 1) Hikayenin ilerleyişi muazzam. Katuryan'ın öykülerinden atıflarla, sistem dışı, kalıp dışı ilerliyor. 2) In Yer-Face'e yaklaşan bir diğer öğe daha: Şiddet'ten sakınılmıyor oyun boyunca. Katuryan'a yapılan işkenceler, fiziki şiddet olarak yüzümüze çarpıyor. Edilen küfürler, hakaretler, bağırışmalar da zira öyle. Anlatılan hikayelerdeki öğeler ise şiddet boyutunu arttırıyor. Fakat öyküler bu oyunun asıl yıldızı. Her bir öykü ayrı ayrı düşünülmüş, inceden inceye oyun alt metnini oluşturan bu öykülerden birisi de oyuna ismini veren Yastık Adam'ın öyküsü.


Katuryan'ın masum olduğuna onun sadece bir öykü yazarı olduğuna inanırken bu denli gerçekçi bir anlatımda, cinayetler ile öykülerin bağlantısız olduğunu düşünmek olanaksız. Katil aslında izleyiciye Katuryan'ın zeka geriliği olan kardeşi Micheal. Katilin ortaya çıkışı aslında bir gizemin çözülmesi değil, daha çok malumun ilanı gibi. Asıl gizem başka yerlerde. Katuryan'ın sorgusu çok daha farklı gizemleri ortaya çıkarıyor. Katuryan belki çocukların katili değil fakat hayal dünyasının oluşumu oldukça şiddetvari. Geçmişinde yaptıkları izleyiciyi sarsıyor. Asıl sarsıcı ise Micheal'e kıyması. Belki kendince haklı bir sebebi var. Duygusal fakat oyunun en sarsıcı anı kesinlikle bu.


Ve oyunun ismi, Yastık Adam. Oyunda anlatılan en güzel öykü. Yastıklardan oluşmuş bir adamın çocukları ziyaret etmesi, onları gelecekte yaşayacağı acıları göstermesi ve çocuklara bu acıları çekmemeleri için intihar etmeleri gerektiğini söylemesi. Çocukların ölümü ve ailelerin bunu birer kaza zannetmesi. Oyunun climax'ı. Katuryanın kardeşi Micheal'e anlattığı ve Micheal'in en sevdiği hikaye Yastık Adam. Çocukları öldürerek kendince bir Yastık Adam olması. Vurucu. Katili öğrenmemizden çok daha vurucu. Asıl soru neden böyle olduğu? Cevap Katuryan ve Michael'in geçmişindeki hikayede gizli. Michael'e hiç bir zaman bir Yastık Adam'ın gelmemiş ve onu acılarından kurtarmamış olmasında gizli. Muazzam. Pek çok ileti çıkarılabilecek bir şekilde bağlanıyor oyun.


Oyunun sonu ise zirve noktada. İzleyiciyi çok farklı bir yerden şaşırtıyor. Hikayenin sadece Katuryan'ın hikayesi değil, polislerin de hikayesi olduğunu görüyoruz. Empati çok önemli. Polislerin hikaye akışı boyunca yaşadıkları, değişimleri, gizemleri, Katuryan ve kardeşininki gibi.


Gelelim oyunun sahnelenişine, oyunculuklara ve diğer unsurlara. Sahneleniş konusunda muazzam bir iş ortaya koymuş İlham Yazar! Sahne geçişleri de aynı şekilde çok başarılı. Müzikler, dekor, her şey çok iyi ama oyunculuklara değinmeden olmaz. Her bir oyuncu ayrı ayrı başarılı performans göstermiş. Polislerden yaşlı olanı Tupolski rolündeki Mesut Turan, zeka geriliği olan Michael'i canlandıran (Buğra Koçtepe - öncesinde Emre Erçil) çok başarılılar. 

Fakat Ariel rolündeki Tolga Tekin ve Katuryan Katuryan Katuryan'ı canlandıran Murat Çidamlı ayrı birer alkışı hak ediyorlar.


Bu sezon muhtemelen devam edecektir Yastık Adam, Ankara Devlet Tiyatrosu bünyesinde. İzlememiş olanların kaçırmamalı, muhakkak izlemeli!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder