30 Mayıs 2014 Cuma

Bilkent Tiyatro Günleri (2-8 Haziran 2014)


İlki 2012 yılında düzenlenen Bilkent Tiyatro Günleri'nin 2014 ayağı, 2 Haziran 2014 Pazartesi günü başlıyor. Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi'nin (MSSF) Ana Sahne ve Oda Tiyatrosuyla ev sahipliği yaptığı festivalde pek çok üniversitenin tiyatro bölümü oyunlarını sahneleyecek.

22 oyunun sahneleneceği festivalde bazı günler 4 bazı günler ise 3 oyun izleyiciyle buluşacak. Temsiller ücretsiz, Bilkent Üniversitesine ulaşım ise metro, dolmuş gibi toplu taşıma araçlarının yanı sıra, sıhhıye ve tunus duraklarından kalkan servislerle de sağlanabilir. (Bilkent Servis Çizelgesi)

Sezonun son günlerine yaklaştığımız şu zamanda Ankaralı tiyatroseverler için güzel bir fırsat. 

Festival Programı Şu Şekilde:

2 Haziran 2014 Pazartesi: 

Bay Kolpert (Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı) - 17.00 Oda Tiyatrosu
Çıkmaz Sokak Çocukları (Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü) - 20.30 Ana Sahne

3 Haziran 2014 Salı:

Pencere (Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı) - 11.00 Oda Tiyatrosu
Kanlı Düğün (Yeditepe Üniversitesi) - 13.00 Ana Sahne
Dolores Caliborne (Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı) - 17.00 Oda Tiyatrosu
Lear (Kadir Has Üniversitesi) - 20.30 Ana Sahne

4 Haziran 2014 Çarşamba:

Ruhi Bey (Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı) - 11.00 Oda Tiyatrosu
Sıradan Bir Hikaye (Kocaeli Üniversitesi) - 13.00 Ana Sahne 
Vahşet Tanrısı (İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı) - 17.00 Oda Tiyatrosu
Lear (Kadir Has Üniversitesi) - 20.30 Ana Sahne

5 Haziran 2014 Perşembe:

... (Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı) - 11.00 Oda Tiyatrosu
Çehov Kısa Oyunlar (Ankara Üniversitesi DTCF) - 13.00 Ana Sahne
Müfettiş (Yeditepe Üniversitesi) - 17.00 Oda Tiyatrosu

6 Haziran 2014 Cuma:

Oyun (Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı) - 11.00 Oda Tiyatrosu
3. Sınıf İlişkiler (Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü) - 13.00 Ana Sahne
Kocalar Mektebi (Yeniyüzyıl Üniversitesi) - 20.30 Ana Sahne

7 Haziran 2014 Cumartesi:

Yeşil Papağan Limited (Maltepe Üniversitesi) - 13.00 Ana Sahne
Geçmiş Zaman Olur Ki (Kulis Sanat) - 17.00 Oda Tiyatrosu
Soytarılar (Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü) - 20.30 Ana Sahne

8 Haziran 2014 Pazar:

Martı (İstanbul Aydın Üniversitesi) - 13.00 Ana Sahne
American Blues (Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü) - 17.00 Oda Tiyatrosu
Anne Frank'ın Hatıra Defteri (Selçuk Üniversitesi Devlet Konservatuvarı) - 20.30 Ana Sahne

http://www.bilkenttiyatro.com/program.html


21 Mayıs 2014 Çarşamba

"Quills" Marquis de Sade - Tatbikat Sahnesi


Quills, Doug Wright tarafından yazılan ve edebiyatın en aykırı isimlerinden birisi olarak kabul edilen Marquis de Sade'nin hayatının bir bölümünü anlatan oyun. İlham Yazar rejisiyle, Ankara'nın yeni oluşumu Tatbikat sahnesinde bu sezon gösterime giriyor. 2000 yılında çok başarılı bir sinema uyarlamasına da konu olan oyunun ismi "Tüy Kalemler" anlamı taşıyor. Tatbikat sahnesi ilk duyurularında oyunun ismini "Tüy Kalemler" olarak duyurmuş olsa da sonraları, oyunun orjinal ismini kullanmayı tercih etmişler. Zaten Quills, Tüy Kalemler demek.

Oyunu önceki gün seyircili genel provada izleme fırsatı bulduk. Oyuna dair notlara geçmeden evvel, biraz da Vikipedi bilgisiyle olsa dahi Marquis de Sade hakkında bilgi verelim. 

Marquis de Sade, 18. Yüzyılın sonları ve 19. Yüzyılın başlarında yaşamış dönemin en aykırı yazılarını yazdığı kabul edilen, yazdığı yazılardaki unsurlar nedeniyle hayatının pek çok bölümünü hapishanede veya akıl hastanesinde geçirmiş bir yazar. Yazılarının erotik ve pornografik içeriği kadar, kimi çevreler kendisine 'sadizm'in babası' lakabını da koymuş durumda. Günün ahlaki ve dini değerleri karşısında yazdığı yazılar çok sert tepkiler almış, bu da Marquis de Sade'nin özgür bir hayat yaşamasına engel olmuştur. Sodom'un 120 Günü isimli eseri bugün hala edebiyat çevrelerinde önemli bir eser olarak kabul edilmektedir.

Quills, Marquis de Sade'nin Charenton akıl hastanesinde geçen son dönemini sahneye taşıyor. Öncelikli olarak sahne yerleşiminden bahsetmenin başlangıç için iyi olacağını düşünüyorum. İzleyiciyi düz bir İtalyan sahne karşılamıyor koltuklara oturduklarında. Karşılarında yükseltili ve böylece farklı bölümlere ayrılmış bir sahne var. Sahne değişimi yapılmaksızın aynı anda sahnenin farklı bölümlerinde oyun akıcı olarak ilerleyebiliyor. Örneğin Marquis'in hücresi ile doktorun odası aynı anda sahnede farklı yerlere kurulu. Işık kullanımıyla beraber sahne geçişleri için yoğun bir çaba harcanmadan ve vakit kaybı yaşanmadan oyun çok akıcı bir çizgiye bürünüyor. Karşımızda sadece bir sahne değil, yaşayan bir Akıl Hastanesi görüyoruz. Çünkü o anda rolleri olmasalar da arka planda, izleyiciyi rahatsız etmeyecek şekilde hareketler devam ediyor. Örneğin doktor ile rahip konuşurken Marquis kaskatı kesilmiyor, ya da arka planda yer alan diğer hastalar bir şekilde hareketlerine devam ediyorlar. Sahnenin bu yerleşimi oyuna çok başarılı bir akış kazandırıyor, oyun neredeyse hiç duraksamadan devam ediyor bu da izleyicinin oyuna ilgisini arttırıyor.


Bu noktada hemen ışık kullanımına da dikkat çekmek istiyorum. Işıklar gerçekten çok başarılı. Yukarıdaki sahne bölmenin en temel sıkıntısı, ışıkların aynı anda hem o anki sahneyi hem de diğer sahneleri aydınlatma olasılığıdır. Fakat Quills'de izleyici o an görmesi gereken yeri görüyor sadece. Diğer sahneler mutlak bir karanlıkta ve yukarıda da belirttiğim gibi yapılan hareketler rol çalmayacak düzeyde izleyici ile buluşuyor. Işık kullanımı güzel olduğu kadar aykırı olduğu yerler de var. Eğer oyunun içeriğine bakmayacak olursak bazı ışık kullanımları bence sahneye yakışmayacak şekilde fakat oyun içeriği, Marquis de Sade'nin hayatı, oyunda kullanılan müzikler bir bütün halinde düşünürsek bu ışıkların aykırılığı rahatsızlık vermiyor aksine oyunla bir bütünlük taşımış oluyor. Müzikler konusuna da kısaca değinecek olursam, oyunla bütünlük içerisinde olmuş ve kesinlikle oyunun atmosferini çok başarılı yansıtıyor.

Oyunların veya filmlerin en temel problemi, oyunculuk, reji'den öte bir konsept yakalayamamasıdır diye düşünüyorum. Pek çok oyun her anlamıyla başarılı olur ama genel olarak bir atmosfere sahip değildir. Quills'de ise Marquis de Sade'nin aykırı hayatına bağlı olarak o atmosferin çok başarılı şekilde yakalandığını düşünüyorum. Yer yer bazı karakterlerin absürt davranışları veya konuşma tarzları, radikal ışık seçimleri ve korku müzik efektleri yerine kullanılan sert parçalar. Bence bu oyunun en büyük artısı bu. Yakalanan atmosfer. Hele ki sadece bir şeyler yapmış olmak için değil oyunun içeriğine de uygun bir şekilde yakalanmış olması. Bu da hiç kuşkusuz başta Yönetmenin başarısı.

Marquis de Sade rolünde Durukan Ordu var. İsabetli bir seçim olduğunu söylemeye gerek bile yok herhalde, bu rolü layığıyla yerine getirebilecek bir isim düşünüldüğünde kesinlikle akla ilk gelen isimlerden. Ordu, kendine has tarzı ile çok başarılı bir performans ortaya koymuş. Ortada sadece başarılı bir oyunculuk yok, ortada çok başarılı bir karakter tasviri var. Marquis de Sade dönemin öne çıkan Aristokratlarından olarak görülse de, biz bu aristokrasiyi hiç görmüyoruz, fakat bu bir eksiklik değil aksine bir artı. Zira izleyicinin salonda bulunduğu 2.5 saat boyunca karakteri tanıması için çok bir zaman yok. Durukan Ordu, tarihe geçmiş bu karakterin aykırılığını ama bir yandan da insani yönünü çok başarılı tasvir ediyor.


Rahip rolüyle Buğra Koçtepe bana kalırsa hikayenin asıl süjesini oluşturuyor. Hem kendi içinde bir metamorfoz yaşıyor hem de farkında olmadan bir yandan Doktor tarafından manipüle edilirken bir yandan da bu manipülasyona altyapı oluşturan Marqius de Sade'nin eserlerini bilinçsizce içselleştiriyor. Bilinçli bir tercih mi bilmiyorum ama Koçtepe'nin oynadığı Rahip karakteri, konuşma tarzı ve tavırlarıyla oyun boyunca en gerçekçi çizgide yer alıyor. Diğer karakterler doğrudan veya ucundan yukarıda bahsettiğim o absürtlük ile oyunun 'akıl hastanesinde' geçen ve Marqius de Sade gibi aykırı bir kişiliğin anlatıldığı atmosfere katkıda bulunurken, Rahip burada sanki sürekli bir kurtarıcı ama aynı zamanda cezalandırıcı rolü üstleniyor. Rahip'in bütün bu atmosfere ve diğer karakterlerle her türlü etkileşimine rağmen izleyiciye karşı olan doğal ve gerçekçi oyunculuğu bir yandan bizim bir masal izlemediğimiz gerçekliğini yüzümüze vururken diğer yandan karakterin yaşadığı evrimi daha kabul edilebilir kılıyor.

Doktor rolüyle Mithat Erdemli, Ankaralı Tiyatroseverlerin alışık olduğu görünümünden farklı bir görünümle sahneye çıkarken başarılı bir oyunculuk ortaya koyuyor ve hikayenin Antagonist'liğini, klişe tabirle kötü adamlığını sahneden seyirciye aktarıyor. 

Zeynep Ekin Öner, Marquis de Sade'nin eşi olarak çok başarılı. Zaten Öner sahneye çok yakışan bir isim. Ayrıca çizdiği karakter yukarıda belirttiğim atmosfer hususuna 10/10'luk bir katkı yaratıyor. Aykırı, Deli-Dolu, Absürt. Hem giyimiyle hem konuşma tarzıyla. Ama yeri geldiğinde ufacık bir sekansta dahi olsa pişmanlığı, ne yaptığını bilmemezliği, üzüntüyü çok başarılı aktarıyor. Hiç bir zaman Marquis'i gerçekten sevip sevmediğini, ondan ne kadar etkilenip etkilenmediğini bilemiyoruz ama amacına ulaşmanın mutluluğunun her daim derin izler taşıyacağını Marquis'in kesilmiş kafası ve organlarının olduğu kutularla yanlız kaldığında hissedebiliyoruz. Belki o an o da fark ediyor ki Marquis gibi bir figürün ölümü bile yazdıkları kadar dehşet saçıcı nitelikte oluyor.

Burcu Özberk Madelaine rolü ile harikalar yaratmış. Oyun sonunda herkesin konuştuğu Madelaine idi. Bu karakter bence de hem hikayeye dair hem de Marquis'e dair çok önemli bir noktada bulunuyor. Yaşamı ve varlığı, kadınlığı, Marquis'in yazdıklarına ve ona olan hayranlığı belki de Marquis'e ilham kaynağı olurken ölümü hem Rahip'in dönüşümüne hem de Marquis'in içinde tutsak kalmış daha insancıl hislere ön ayak oluyor. Marquis'in erotik ve pornografik olarak kabul edilen yazdıklarını sahnede 'anlatıcı' olarak anlatmaktan farklı olarak göstermek de Madelaine üzerinden olduğu için sadece aykırılık veya şiddet değil, oyunun cinsellik atmosferini de üzerinde taşıyan karakter oluyor.



Mimar rolüyle Melih Efeçınar, Tim Burton filmlerinden fırlamış gibi. Kısa ama çok başarılı bir performans. Yer yer sinir bozucu ama Doktor'un seçimlerini etkileyici bir karakter. Doktor'un karısı rolüyle Buse Kara, Efeçınar'a başarılı bir eküri oluyor. Diğer hastalardan birisi olan Mertcan Semerci ise belki de oyunun zirve anında Madelaine'i işkence ederek öldürerek o andan itibaren Marquis'in sonu ve Rahibin yaşayacağı değişimin başlıca mimarlarından olurken, Madelaine'e hiç bir şekilde cinsel bir saldırıda bulunmadığı bilgisi izleyiciye geçerek belki de bu ölümden Marquis'in sorumluluğunu en azından izleyici gözünde aklıyor.

Ve tabi oyunun süprizi güzel noktası, kendini kuş zanneden bir hasta rolüyle karşımıza çıkan, oyunun yönetmeni İlham Yazar. Kendisine hem başrol verip hem de oyunu yöneten, yönetmenlerden farklı olarak küçücük bir rol ile izleyici karşısında. Sürekli sahnede, ama arkaplanda. Belki ülkemiz sinema ve tiyatro kültüründe hiç bir şekilde yeri olmayan cameo kavramının tiyatro adına ilk örneği. Küçücük rol ile bile sahneye çok yakışmış, umarız yönetmenliği kadar oyunculuğunu da izleme fırsatı buluruz. 

Biraz metine de değinmek istiyorum. Metin genel hatlarıyla başarılı fakat yer yer yetersiz. Örneğin Marquis de Sade'nin kim olduğu, düşünceleri hiç bilmeyen birisine başarılı aktarılacak seviyede değil. Marquis'in yazma isteği güzel bir şekilde veriliyor, kalemleri elinden alınınca kendi kanıyla yazması, o da olmayınca dışkısıyla yazması gibi. Fakat bunların sözcüklerle verilmesi o an aynı etkiyi yaratmıyor izleyicide. Marquis de Sade'nin bende yarattığı en büyük şok, yazacak bir şey bulamayınca, çırılçıplak kaldığı hücresinde dışkısıyla duvarlara bir şey yazmasıydı. Bu hem karakterin aykırılığını hem de büyük bir karakter trajedisini aynı anda anlatan çok çarpıcı bir bilgi. Metinde çok hızlı geçiliyor.


Rahip'in dönüşümü çok ani oluyor, Marquis'e daha ılıman ve iyiniyetli yaklaşan Rahip, doktor'un manipülasyonuyla bir katile hatta ölü tecavüzcüsüne dönüşen histerik bir adam oluyor. Rahip'in Marquis'in eserleriyle olan ilişkisi, bunların ne kadar etkisi altında kalıp kalmadığı, bu dönüşüm'de kafalarda soru işareti bırakıyor. 

Doktor'un hikayesi de biraz eksik kalmış. Karısının onu aldatıp mimar ile kaçması yüzünden mi tüm bunları yapıyor yoksa zaten içindeki kişi mi böyleydi ya da farkında olmadan Marquis gibi aykırı düşünen birisi mi oldu bunlar yanıt bulmayan sorular. Karısının mimar ile kaçması oyunda önemli bir şekilde vurgulanıyor, buna binaen bir şekilde travma etkisiyle vahşileştiğini söylemek ne kadar doğru olursa olsun bu dönüşüm çok inandırıcı gelmiyor izleyiciye.

Blog'u takip edenlerin bileceği, bu satırlarda defalarca yazıldığı üzere (Yastıkadam, Mojo) İlham Yazar, ülkemizdeki en yenilikçi, çağdaş rejisörlerin başında geliyor. Bu oyunda da hem kendini tekrarlamadan, hem de farklı bir bakış açısı katarak ortaya çok başarılı bir reji çıkarmış. Sahne yerleşiminde bahsettiğim üzere, karşımızda tek bir sahne yok. Aynı anda birden çok sahne var. Bu birden çok sahnede de ışık geçişi olmadan akan bir oyun var. Bu akıcılık'ta reji başarısı çok büyük. Örneğin Rahip'in Madelaine'in ölüsü ile yaşadığı gerçeküstü sahne muazzam bir reji örneği. Bu oyunda en çok beğendiğim sahne idi.

Oyun ve perde başında tüm oyuncuların alışagelmişin dışında verdikleri poz, selamdaki süpriz, Oyun ekibinde ve tiyatro'da yer alan diğer insanların oyun boyunca taşıdıkları heyecan (sahnede izleyicinin gülmeyeceği ama defalarca prova alınmasından ötürü sadece oradakilerin anlayacağı komik bir şey olduğunda gülme, ki bizim gibi amatör tiyatrolarda çok vardır bu) bu ekibin ve tiyatronun ne kadar samimi, doğal ve işlerini severek yaptıklarını gösteriyor. Sonda bahsettiğim husus çok önemli zira artık ödenekli veya özel tiyatroların bir çoğu soğukluktan geçilmiyor. Burada ise sanki bir üniversite topluluğunda oyun çıkarmanın heyecanı varmışçasına işlerini başarılıyla yapan profesyonellerin olması her şeyden önemli.


Gelelim yazının sonunda eksikliklere, bazı sıkıntılara.

Öncelikli olarak genel prova olmasından ötürü normal karşılanacak kimi replik unutmalar, bir kaç ışık problemi haricinde oyunda problem yoktu. Fakat oyunda kullanılan "öfkeyle kalkan zararla oturur" tarzı bir kaç ifade oyunun o başarılı atmosferine çok aykırı ve hatta yer yer yabancılaştırma görevi görmüş.

Tatbikat Sahnesiyle ilgili de gözlemlediğim bir kaç sıkıntı var. İzleyici girişleri bina dışarısından olması bu oyuna özgü müydü bilmiyorum ama bu sahnenin güzelliğine yakışmamış. İzleyici koltuklarının olduğu bölümdeki akustikle alakalı bir sorun da mevcut olabilir, kimi reaksiyonlar çok ham haliyle bütün sahnede yankılanıyor. Ve pek tabi bilet fiyatları Ankara standartları için çok pahalı. Pek çok özel, ödenekli ve butik tiyatronun olduğu İstanbul'da bu bir rekabet yarışı iken, standartların çok üzerinde başarılı işler yapan Tatbikat Sahnesi ve Ankara'da bu fiyatlar biraz aşırı. Yeni kurulan, gideri çok olan bir yer için şimdilik bu husus görmezden gelinebilse de umarım bilet fiyatları konusunda iyileştirmeye, daha çok öğrenci bileti satmaya, koltuk satın alma ve kombine bilet uygulamalarına umarım devam ederler.

Ankara'daki herkesin görmesi gereken bir Tiyatro, Tatbikat Sahnesi. Sadece Mezarsız Ölüler veya Quills değil ileride yapacakları tüm işlerin güzel olacağı şimdiden belli.

Quills 21-22-23-24 Mayıs tarihlerinde Tatbikat Sahnesinde Sahnelenecek. Daha sonra bir sahneleme olup olmayacağına dair bir bilgim yok. Biletler'i MyBilet üzerinden temin edebilirsiniz.

KÜNYE:

Marquis de Sade ın hikayelerine kulak verin ! Kilisenin, paranın, giyotinlerin ve tüy kalemlerin büyük savaşına şahit olun ! ! Doğanın ve ahlak kurallarının , sade izm in kurucusu Marquis de Sade ın hikayelerinde bir kez daha, en acımasız haliyle yüzleşmeye hazır olun ! Fransız Devrimi nin hemen ardından, Sade ın akıl hastanesi yıllarında geçen Quills sizi, tüy kalemlerin yazdığı ve giyotinlerin susturamadığı hayatlara şahit olmaya çağırıyor ve gerçek sanatçının asıl zor zamanlarda var olabildiği bir kez daha kanıtlanıyor !
Genel Sanat Yönetmeni: Erdal Beşikçioğlu
Yapımcı: Nadir Koçoğlu
Yazan: Doug Wright
Çeviren: Buğra Koçtepe
Yöneten: İlham Yazar
Koreograf: Binnaz Dorkip
Müzik ve düzenleme: Ali Erel
Kostüm: Funda Çebi
Dekor: Tatbikat Sahnesi
Işık: Mustafa Bal
Oyuncular: Durukan Ordu, Zeynep Ekin Öner, Buğra Koçtepe, Mithat Erdemli, Burcu Özberk, Melih Efeçınar, Buse Kara, İlham Yazar, Mertcan Semerci
Not: Oyunla ilgili görseller Tatbikat Sahnesi'nin ve Erdal Ozan Metin'in Twitter üzerinden paylaştıkları resimlerden alınmıştır.

5 Mayıs 2014 Pazartesi

Tatbikat Sahnesine Merhaba!



Türkiye Tiyatrosunda Tatbikat Sahnesinin adı 1940'lı yıllara kadar uzanıyor. O zaman, Ankara Üniversitesi Konservatuarınca kurulan ve çalışmalar yapan daha sonra ise perdelerini kapatan bir yer olarak, tarih sayfalarında yer alıyor.

Günümüz itibariyle ise Tatbikat Sahnesi, geçmişteki oluşuma selam çıkarak, Ankara'da tiyatro yolculuğuna başladı. 

Ankara'da Dip Sahne ve Stüdyocer yolculuklarından sonra Erdal Beşikçioğlu, Çankaya'da yepyeni bir sahneyi ve tiyatroyu Ankaralılarla buluşturdu. Tatbikat Sahnesi her anlamıyla insanı heyecanlandırıyor. İçerisindeki isimler, sahnelenen/sahnelenecek oyunlar, hatta binanın mimari yapısı bile oluşumun ne kadar ciddi ve bakış açısının ne denli güzel şeyler sunacağını bizlere gösteriyor.

İlk oyunları Mezarsız Ölüler 1 Mayıs itibariyle Erdal Beşikçioğlu yönetiminde prömiyer yaptı. İkinci Oyun Tüy Kalemler ise İlham Yazar yönetiminde Mayıs Ayı ortalarında izleyiciler ile buluşacak.

Yıllardır Ankara'nın hasretini çektiği türden bu oluşum, içerisinde birbirinden değerli isimler.

Tiyatro yaşantısında bol şanslar.

İletişim: